Köşe Yazıları
İsrail, 28 Şubat ve kendini yakan ABD askerinin yokladığı eşik
Bugün İsrail’in ABD’nin destek ve himayesinde, İslam dünyasının da ölçüsüz suskunluğu altında cereyan etmekte olan soykırımının 145. Günündeyiz. Soykırım ABD’nin sınırsız desteği ve Arap dünyasının sınırsız tepkisizliği dolayısıyla her geçen gün el yükselterek, yeni alçaklık seviyeleri deneyerek devam ediyor.
Arap dünyasının sınırsız tepkisizliği veya bizim sınırlı, sonuç alamayan, ürkek ve hesaplı tepkilerimiz. İsrail’in hesaplayarak hemen satın aldığı ve böylece hiç umursamadan insanlığa karşı cürümlerine devam ettiği tepkiler.
Gazze halkı şu ana kadar dünyanın bütün bu aymazlığına karşı inancından ve davasından hiç taviz vermeden onurlu ve asil direnişine devam etti. Bombalarla, çoluk çocuklarının, anne babalarının katliamıyla dize getirilemeyen bu asil halka karşı şimdi onur kırıcı bir açlığa-susuzluğa maruz bırakarak boyun eğdirme denemelerine şahit oluyoruz. 2 milyar İslam dünyası, bırakın Gazze halkına yapılan saldırıları durdurmak için harekete geçmeyi, açlıktan ölen çocuklara yardımları ulaştırmaktan yana acizliğini sergiliyor. Batı açısından bütün değerlerinin iflas ettiği bu noktada İslam ülkelerinden hiç kimse kahramanlık, bağımsızlık, milli gurur, onur, adamlık iddiasında bulunmasın bundan sonra. Gazze halkı tek başına hiç kimseye bu erdemlerden hiçbir hisse bırakmadı.
Bugün aynı zamanda 28 Şubat darbesinin de 27. Yıldönümü. 27 yıl önce yine işgalci ve soykırımcı ABD ve İsrail’in Türkiye’deki işbirlikçileri tarafından girişilen başka türlü bir işgal ve soykırım projesi hayata geçirilmeye başlandı. İmam-Hatiplerin, başörtülülerin, bütün muhafazakarların soylarını kırmaya açıkça azmetmiş bir hamleydi o da. Kendileri açısından yersiz sayılmayacak bir öngörüye dayanıyordu: Tedbir alınmazsa bu imam-hatiplerden yetişmekte olan nesiller en geç 10 yıl içinde ülkenin yönetimini ele geçirecek bir sayısal çokluğa ulaşacaklardı.
Böylece tıpkı ataları Firavun’un aldığı tedbire benzer bir tedbir almaya başladılar. Kaçınılmaz sondan böylece kurtulabileceğini sandılar. Ataları Firavun erkek çocuklarını öldürerek bu sondan kaçabileceğini düşünmüştü. Bunlar da İmam-Hatipleri kapatarak, başörtülülere okulları kapatarak kendilerini bekleyen sondan kaçabileceklerini düşündüler. Oysa aldıkları tedbirler tıpkı Firavun’un ayağına dolanan tedbirleri gibi dolandı. 10 sene içinde bekledikleri büyük felaket onları 5 yıl geçmeden buluverdi. O esnada bile kuyruklarını dik tutmayı ihmal etmediler. Tanrılık iddiasında bulunanlarda aşina olduğumuz istiğna ve istikbar ile sürecin 1000 yıl süreceğini iddia ettiler. Savaştıklarının Allah olduğunu ve Allah’ın kendilerine biçtiği ömürden öte bir güçleri olmadığı gerçeğine gafil ve cahil kaldılar.
28 Şubat’ın bütün kadroları koşa koşa işbirlikçilik yaptıkları Siyonist efendilerinin yanına gidip Türkiye demokrasisine “balans ayarı” yaptıklarını müjdelemişlerdi. Sürecin içinden geçerken İsrail’in her yerde izini görebiliyorduk, bugün daha net bir biçimde görüyoruz.
Firavunlara özgü meydan okumalarıyla 1000 yıl süreceğini iddia ettikleri süreç 5 yıl bile sürmedi, ama yok etmeye çalıştıkları Musalar hızla büyüyüp onları alaşağı ettiler. Şimdi o kudretli ve müstağni darbeciler dünyadaki hesaplarının ardından asıl büyük hesabı veriyorlardır.
28 Şubat’ın 27. yıldönümünde Gazze’de de Nil’den Fırat’a kadar kuracakları Siyon devletinin hesabını yapanlar bunun ne kadar süreceğini hesaplıyorlardır? Ne kadar devam edecektir bu Firavuni düzenin son azgınlığı? Gazze’ye attıkları her bombayla dünyada kendi algılarını yerle bir ediyor, kendi hikayelerini dumura uğratıyorlar. Öldürdükleri her Gazzeli çocuk üzerlerine bir lanet olup yağıyor veya yağmayı bekliyor. Savaşı Gazze sınırlarında bitirebileceğini sanıyor İsrail ve destekçileri. Oysa Gazze’de öldürdükleri her bebek dünyanın her köşesinde bin Musa’nın doğumuna yol açıyor. Kendi kendini doğrulayan kehanet kuralı her zaman işliyor, şimdi İsrail’in Firavuni telaşıyla daha hızlı işliyor.
İşte oldu olacak. ABD Hava Kuvvetlerine mensup bir asker, Aaron Bushnell, “Artık Gazze’deki soykırıma ortak olmayacağını” söyleyerek İsrail›in Washington Büyükelçiliği önünde kendisini ateşe vererek yaktı. Eylemden önce yaptığı canlı yayında Bushnell’in “şimdi oldukça şiddetli bir protesto düzenleyeceğim ancak Filistinlilerin işgalcilerin elinde yaşadıkları karşısında benim eylemim çok da büyük bir şey değil” dediği de kaydedildi.
Hiç kuşkusuz bu eylem şimdiye kadar İsrail’e karşı Filistin dayanışması adına dünyanın her yanında sergilenen gösterilere nazaran çok ileri bir olay. Bu, onca tepkiye, protestoya, eleştiriye, itiraza, Adalet Divanı kararına karşı İsrail’in sergilediği aymazlığa, ABD’nin buna rağmen sürdürdüğü sınırsız desteğine ve belki Arap ülkelerinin sınırsız tepkisizliğinin devam etmesine karşı vicdanın da el yükselten isyanıdır.
Nihayetinde Arap dünyasında yüzyıldır devam eden İnsan onurunu ayaklar altına almış, yolsuzluklarda zirve yapmış, özgürlüklerin düşmanı rejimlerin biriktirdiği hoşnutsuzluğu ve öfkeyi patlatan da Buazizi’nin 17 Aralık 2010’da Tunus’ta kendisini yakması olmuştur.
Bugün bütün dünyada aynı işlevleriyle devam eden ve merkezinde yine İsrail’in olduğu bir aşağılık düzene karşı dünyada büyüyen öfkeyi patlatacak bir eşik var.
Bu eşik vicdanlı insanlar tarafından daha sık yoklanıyor artık, eninde sonunda aşılmak üzere.